Çok seviyoruz.. Biz yaratıyoruz ve karşılık bekliyoruz.
Kimi mekân ve kişiler için, "benim kasabım, manavım, bakkalım, peynircim, balıkcım, ayakkabı tamircim, terzim, sucum, marangozum, boyacım, halıcım, döşemecim, perdecim, beyaz eşya tamircim, klimacım, sobacım, şöminecim, köftecim, nerden bileyim işte limoncum" diyoruz. O mekânda hep gördüğümüz insanlara aslında "hesaplı" bir güven duyuyoruz içten içe; çünkü öncelik bekliyoruz; "bizim" diye.
Sıfatını, kendimizin koyduğu samimi haller yaratıyoruz.
Mekânın esnafı, zanaatkârı, tezgahtarıyla her gidişimizde, önce göz aşinâlığı ve sonrasında istemsizce karşılık gören bir yakınlık oluşuyor aramızda. Alışveriş olmasa da bazı günlerde, sırf selâm vermek, "... buradayım" demek için mutlak geçiyoruz oralardan. Onlar da, hoşluk ve saygıyla alıyorlar selâmımızı, bazen yetmiyor selâm vermeleri, bir şey ikram etmek için ısrar ediyorlar. Ahh! Çok zarifler...
Yarattığımız bu ilişkide, aldığımız ürünler için elleme ya da verilen hizmet sonunda kontrol etme ve ödediğimiz para için hesap yapma gereksinimi duymuyoruz. Bizim "doğallığımızla" oluşan güven ortamında artık, satan, sunan, sorunu çözen "tamamdır", "bizdendir" diyoruz.
Netice itibariyle biz, hayatın içindeki en basit noktalarda bile güvende olma gereksinimdeyiz. Bunu da öyle masumca, sevgi dolu ve yetmez bir de parasal bedel ödeyerek yapıyoruz ki, bize yanlış yapılmasının mümkün olamayacağı duygusuyla yaşıyoruz; çünkü o bizim "..........." mız/miz/muz...
................................
Ah be güzelcim, aslında öyle bir şey yok! Zaten gerek de yok...
Adam manav, bakkal, kasap, peynirci, yoğurtcu, limoncu ya da nerden bileyim ayakkabı bağı raptedicisi belki de. İşini yapıyor ve senin duygusal olarak ona yazdıkların, onun hayatını değiştirmiyor; belki hep geldiğin, hemen her gün seni gördüğü için, vefandan dolayı sempatisi var. Belki yorucu, can sıkıcı bir günün içinde ya da sonunda, senin gülen yüzün, selâmın, hoş sohbetin iyi geliyor; ama, o kadar.
Bir gün sen, torbandan çıkan bozuk, günü geçmiş, yarım yamalak yapılmış bir nesne nedeniyle, kendi kendine kurduğun bu bağı kesiyor ve o insanı yok sayıyorsun. Bir süre, merak ediyor o kişi seni, sonra geçiyor...
................................
En özel ilişkilerde de, bunu yapıyoruz. Kendimizce bir güzellik, hoşluk, güven ortamı yaratıyoruz. Sonra sepetimize konan, bozuk domates ya da veresiye alma gayretimize direnen esnafa davrandığımız gibi, eşe dostta arkadaşa sırtımızı çeviriyor, yetmez bir de hakkında uluorta, yerli yersiz, olur olmaz konuşuyoruz.
Her türlü insanî ilişkiyi, alışveriş sepetimize koyduğumuz, bir paket gibi yaşıyoruz.