Rutubet kokusu, yoksulluğu,
Kapalı yerde kurumuş çamaşır kokusu, bekâr erkekleri,
Çürümüş soğan kokusu, yalnızlığı,
Kavrulmuş soğan kokusu, anneli evleri,
Anason kokusu, babalı evleri,
Taze demlenmiş çay kokusu, kalabalık aileleri,
Giysilere sinmiş yağ kokusu, birahaneleri,
Kimyasal ev parfümleri, samimiyetsizliği,
İyot kokusu, içinden deniz geçen şehri,
Çamaşır suyu kokusu, temizliği,
Beyaz sabun kokusu, çamaşırların elde yıkandığı zamanları,
Soba kokusu, hikâyesi olan evleri,
Süt kokusu, bebekli evleri,
Yağmurla ıslanmış toprak kokusu, yenilenmeyi,
Viski kokusu, tek başınalığı,
Beden kokusu, yaşanmışlığı,
... çağrıştırır bana.
............................................
Kokularla birlikte, zaman, kişi ve mekânlar hakkında bir fikir oluşur zihnimde. Ya yakınlaşır ya uzaklaşırım. Merak eder ilgilenir ya da tam tersi, farketmem bile varlıklarını. Bazı halleri kamufle etmek için kullanılan kokular, hem koku olarak midemi bulandırır hem de sinirimi bozar. Bir vakitler, tanımlayamadığım bir koku vardı -kokuyu, benden başka duyan olmazdı- o koku, kavga sebebiydi benim için; neyse ki yok artık...
............................................
Çiçekli, böcekli, tavuklu, horozlu, küçük çaplı bir narenciye bahçesinde yaşıyorum. Güne, onların kokularıyla başladığım zamandan beri, tüm kokular birleşti ve hayatın tamamı oldu. Tek tek kokuları etiketlemiyorum artık, durumun tamamına bakıyorum; bu sefer daha net dahil oluyorum ya da olmuyorum.
.............................................
Ama son zamanlarda yaşanan ve daha da ne kadar yaşanacağı bilinmeyen zulmün, vahşetin, ölümün kokusu genzimi yakıyor, gözümü yaşartıyor, canımı acıtıyor...
Bir koku, insanın etinden, et kopartır mı? Kopartıyor...