Bana bir kahve yapar ve çalışma odanda sigara içmeme izin verirsen, sana anlatmak yerine bu kez yazmak istiyorum. Çünkü hem duygularım çok yukarıda, hem de düşünüp anlamaya çalışıyorum kendimi ve kimi insan hallerini. Bu nedenle, daldan dala atlayarak konuşacağım aşikâr ve sen belki de saatlerce nasıl yazacağını düşüneceksin. Bırak bu sefer ben yazayım, okuyanlar da benim gibi biriyle işinin ne kadar zor olduğunu anlarlar böylece, ne dersin? :) dedi, yüzüne yayılan hüzünlü bir gülümsemeyle. Sen nasıl rahat edeceksen dedim ve mutfağa gittim. Aklımda binbir soruyla kahveyi hazırladım, iyi geleceğini düşünerek yanına bir yudum konyak ve iki dilim bitter çikolata koyarak çalışma odasına getirdim. Bana ihtiyacın olursa civardayım, diyerek çıktım odadan. İlk kez benim, O'nunla ilgili yazıları yazdığım yerdeydi. Meraklı, telaşlı ve şaşkındım ama sakin olmalıydım. Televizyonu açtım, son günlerde fazlasıyla ilgimi çeken bir dizi filmi, her zamankinden daha büyük bir dikkatle izlemeye başladım.
.......................
Kavgalarını bitirmek, acılarını almak istiyorum bazı insanların. Bağışlasınlar ve sevgiyle uğurlasınlar hayatlarına öyle ya da böyle dokunanları. Anlamaya çalışmasınlar, bıraksınlar O'nları öylece. Sadece acıyan canlarına, akmakta zorlanan yaşlarına teslim olsunlar; bağırarak, haykırarak, belki küfrederek... Sağlam durmak sahteliğine düşmesinler, "ama" diye başlayan cümleler kurmasınlar, "keşke" diye hayıflanmasınlar. Rasyonelini aramasınlar durumun, dökülsünler, bıraksınlar, aksınlar...
Uzun yıllar yakınları ölen arkadaşlarımın, hep acılarını almak istedim. Çünkü O'nlar bilemezdi başetmeyi, ben bilebilirdim on yaşına varmadan annesiz kalmış biri olarak. "Doktorlar" dizisi vardı o zamanlarda ve ben annem henüz hastanedeyken, komşu teyzeleri bu dizideki, hayat kurtaran doktorlardan söz ederek sakinleştirmeye çalışıyordum. Ölümü, annesizliği anlayamayacak yaşta ya da salaklıktaydım. Gidişinin ardından gözyaşı dökmediğim, dökemediğim tek insandır annem. Bu yüzden bazı kayıpların erken yaşta olmasının iyi olduğunu düşünmüşümdür. Ne kadar az anı, o kadar az acı. Acının ve yok sandığım anıların sonradan su yüzüne çıkabileceğini bilmeden...
Sevgili ağabeyimin hastalık süreci ve gidişiyse beni, annemin gidişinden daha çok yaralamıştır. Yirmi yılımızı aynı çatı altında geçirmiştik. Bana yemek yapan ilk erkekti örneğin. Domatesli makarnasının ve biber dolmasının tadı, hâlâ damağımda. Komşu ablalardan tarifler alır, gider alışverişler yapar; hem de Kadıköy'ün en güzel kasabından, manavından aldıklarıyla mükellef sofralar kurardı. Bir tek salata işine karışmazdı. Çünkü ben, komşumuz Gaziantepli aileden, malzemeleri ince ince doğramayı, salata çobansa zeytinyağ, sumak, sirke ve biraz soğuk su, yeşillikli bir salataysa, bu kez zeytinyağ ve limon eklemeyi öğrenmiştim. Sevgili ağabeyim, yıllar sonra evlendiğinde ve kısa bir süre O, eşi ve ben birlikte yaşadığımız süreçte "hanım, salatanın sosunu, kardeşimin bilgisi dahilinde yapalım lütfen" demişti eşine ve benim gönendiğim, eşinin bana gıcık olduğu süreç böyle başlamıştı. "Benim bilgim dahilinde..." vay vay vay! Bu yüzden miydi acep, eşlerimin ve hayatımın bazı dönemlerini aynı evde geçirdiğim insanların, bana hep "çok güzel olmuş, eline sağlık" deyişleri, yaptığım salatalar için :) Bir cumartesi sabahı, kahvaltı sofrasında annemizi kaybettiğimiz için midir bilemem, her cuma akşamı, iş çıkışı Kadıköy'ün en iyi şarküterisinden aldıklarıyla, özellikle hafta sonu kahvaltılarımız, o güne inat uzun ve keyifli olurdu.
O gideli onaltı yıl oldu. Ben bütün bu süreçte yığınlarca şey yaşadım ve her seferinde O'nu arayıp bilgi vermek istedim. Öyleydi çünkü O; arardım, anlatırdım, duruma göre ya gelirdi yanıma ya da telefonda daha fazla saçmalamamam için, yumuşak, kararlı, radyofonik sesiyle beni sakinleştirirdi. Çok iyi gelirdi her zaman söyledikleri. Şimdi O'nun yokluğunu kabullenemeyişim, canımın hâlâ yanışının sebebi akıl hocamın bir telefon kadar bile yakın olamamasından.
Varsa eğer gidenlerle kalanlar arasında bir bağ, görüyor, biliyor ve bana belki de uykularımda, ihtiyaç duyduğum bilgiler aktarılıyorsa; saçma sapan düşüncelerle uyuduğum gecelerin sabahına, dingin, anlamış ve bazen bir şeyleri çözmüş uyanıyorsam, sebebi sevgili ağabeyimden başka kim olabilir? Ya da bir beyaz kadın satıcısının (esmerim gerçi) veya uyuşturucu tacirinin eline düşmemişliğim, annemin yoğurduğu hamurdan ve beni hâlâ gözlüyor olmasındandır.
En değerli kayıplarıma, beni bıraktıkları için kızdım evet ama, benimle yaşadıkları, paylaştıkları ve öğrettikleri herşey için minnettârım. Yine de diyorum, her ne yapmış ya da yapamamış olurlarsa olsunlar, gidenleri sevgiyle uğurlamalı. O'nlara duyduğumuz yakıcı duygular bizi beslemez, iyi gelmez; bir zaman gelir ve konu her neyse artık, haklı olmanın önemi kalmaz.
Sevdiklerimiz belki zaman içinde yaşadıklarımızla sevemesek de O'nları, öyle ya da böyle giderler hayatımızdan ve biz kendimizle ve bizdeki O'nlarla başbaşa kalırız; bu çok fena bir hâldir. Kendinle, anılarınla, kırgınlıkların, kızgınlıkların, öfken ve yalnızlığınla tek başına kalışın. İyileşmek, iyileştirmek ve mutlaka samimi olmak gerekir kişilere ve olaylara karşı. Onaylamasak da anlamak, en azından bu gayrette olmak iyi gelir insana. Yoksa hayat boyu, b.kunla kavga edersin ve bu hiç iyi bir şey değildir.
Elbette hayatıma dokunan herkesi sevmedim, sevmiyorum. Ama geçmişimi ve bugünkü beni seviyorum ve hâl böyle olunca bana emeği geçen, tüm gidenlere de sevgilerimi gönderiyorum.
.......................
Bence sen de varsa kızgınlığın, kırgınlığın bitir... Yoksa, hep sesin titreyecek, gözlerin kızaracak, boğazın düğümlenecek ve öfken çoğalacak. YAPMA...